Tuba'nın annesi gazoza ilaçtan korkuyor.
Bikinili görüntüleriyle yaza damga vuran Tuba Büyüküstün, annesinin gazozuna ilaç atılmasından korktuğunu, babasının öpüşme sahnelerini izlemediğini söyledi.
Bikinili görüntüleriyle yaza damga vuran Tuba Büyüküstün, annesinin gazozuna ilaç atılmasından korktuğunu, babasının öpüşme sahnelerini izlemediğini söyledi. "Babam 'Çemberimde Gül Oya' dizisindeki öpüşme sahnemin ekrana geleceğini hissedince ekrana bakmadı. Biliyorsunuz oyunculuk dünyasıyla ilgili çok acayip öyküler anlatıyorlar. Annem gazozuma ilaç atılmasından korkuyor. Hâlâ bir yere gideceğim zaman, 'Açıktan, bardakta gelen bir şeyi sakın içme, kapalı kutudaysa iç' der. 'Aman anne abartma, o eskidendi' diyorum ama yine de dikkat ediyorum.
"Haftalardır herkesin konuştuğu, Katar Emiri’nin bile hayran olduğu Tuba Büyüküstün’ü daha yakından tanımak istiyoruz...
1982, İstanbul doğumluyum ve Yengeç burcuyum. Tek çocuğum. Annem bankada memurdu, emekli oldu. Babam ise elektronik mühendisi ve kendi işini yapıyor. Ben çok içe dönük, sessiz, utangaç, hiç konuşmayan bir çocuktum. Annemle babam hep çalıştığı için tek başıma her şeyimi yapabilmeyi beceren birisiyim. Yalnızlıktan asla sıkılmam ve korkmam. Mesela bir kafeye gider, tek başıma saatlerce oturur, yemeğimi yer, kitabımı okuyabilirim. Bu durum zaman zaman soğukluk, ukalalık, yabanilik, asosyallik gibi algılanıyor. Ama hayır, ben böyle büyüdüm, böyle yetiştim.
Çocukken de bu kadar güzel miydiniz?
Öyle diyorlar... (Gülüyor)Peki...
Bu kadar ürkek, çekingen, kendi dünyasında yaşayan bir genç kız, ilk aşkı, ilk heyecanı nasıl yaşadı? Erkek arkadaşınız size ulaşmak için epey zorlanmıştır herhalde...Öyle, çok uğraştı. Ben de hoşlanıyordum ama bunu asla söyleyemiyordum. Onun haricinde benim hoşlanmadığım, ama benden hoşlananlar olunca da kaçardım. Saklanırdım yani.
Nasıl yani?
Teneffüslerde beni görmesinler diye, sınıflarda saklanırdım. Çünkü rahat bırakmıyorlardı. Ben de beni görmesinler, onlarla konuşmak zorunda kalmayayım diye, köşe bucak saklanıyordum. Neyse, ilk aşkımı anlatayım... Tabii ki çok güzeldi. Dediğiniz gibi onu zorladığımı düşünüyorum. Çünkü tanışıp, flört etmemiz tam bir yıl sürmüştü.
Hala bu kadar zor musunuz?
Yok, değilim. (Gülüyor) 14 yaşında aşık oldum ben. Tam, üç yıl sürdü. Duygusal anlamda şu anda yaşadığım ilişkilerden çok farklı olmayan bir ilişkiydi. 14 yaşındaki bir kız, sonuçta bir çocuktur ama ben çok olgundum. Erkek arkadaşım da öyleydi. O yüzden iki çocuğun yaşadığı basit bir şey değildi bizim duygusallığımız. Hálá kendisiyle görüşürüm. Çok özel bir flörttü.
Başarılı bir öğrenci miydiniz?Canım isterse çok başarılı oluyordum, istemezse de kendimi hiç zorlamıyordum. Öyle okul birinciliklerim falan yoktur. İnişli-çıkışlı bir öğrenim hayatım oldu.
Meslek olarak hedefiniz neydi?
Genetik bilimci olmak istiyordum. Ama lise ikinci sınıfta endüstri ürünleri tasarımı okumak istedim. Üçüncü sınıfta ise güzel sanatlar okumaya karar verdim. Birden bire resim kurslarına gittim. Önce resim, ardından da heykel okumak istedim. Baktım Mimar Sinan Üniversitesi’nde sahne, dekor, kostüm tasarımlarının hepsi var, sınavlara girdim. Yüksek bir puan da aldım. İşletme okuyabilirdim ya da başka bir şey ama hiçbirini istemedim. Çünkü oturarak çalışacağım bir iş istemiyordum. Ve bir şekilde ailemi de ikna ederek güzel sanatlarda okumaya başladım. Çok da mutlu oldum. Çünkü Mimar Sinan’a girdikten sonra o utangaçlığı üzerimden atabildim, insanlarla iletişim kurabildim. Lise bitip, Mimar Sinan’a girene kadar o çekingenliği üzerimden atamamıştım. Hala da tam atmış değilim. Hiçbir zaman öyle rahat olamadım...
Bu durum sizde sıkıntı yaratmıyor mu?
Yok, hayır. Benden çok, çevremde sıkıntı yaratıyor. Çünkü insanlar benimle iletişim kurmakta çok zorlanıyor. Yoksa kendimi güvende hissettikten sonra ya da karşımdakinin samimiyetine inandıktan sonra her şey farklı oluyor tabii ki. Sadece tanışma, tanıma faslı zordur benim hayatımda, o kadar.
Bakın ben kızlarla okul koridorlarında dedikodu yapmak ya da erkekleri çekiştirmek yerine, sınıfımda oturup kitap okumayı, rıhtımda oturup bir şeyler yazmayı tercih ediyordum. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite hayatım boyunca hep böyle oldum. Bu yüzden benim uzun süre kız arkadaşım olmadı. Çünkü onlarla anlaşamadım. Bu, 14 yaşında, adam akıllı bir flört yaşamamdan da kaynaklanıyordu. Onlar liseli erkeklere bakıp hayran olurken, benim üç yıldır süren düzenli bir flörtüm vardı.
Dolayısıyla bu durum, onların anlayamadığı ve kabul edemediği bir şeydi. Hepsinin yaşamak, ulaşmak istediği, benim için normal bir şeydi. Kısacası onların konuştukları şeyler, bana komik geliyordu. Çok uzun süre adapte olamadım. Bu yüzden kızlarla arkadaşlık yapmaya başlamam, üniversite üçüncü sınıfta olmuştur.
'BABAM ÖPÜŞME SAHNEME BAKAMADI'Peki oyuncu olmak nereden çıktı?
Mimar Sinan’a kayıt olmaya gittiğim gün, okulda katalog çekimi vardı. Fotoğrafları da Cemil Ağacıkoğlu çekiyordu. Ben okulda dolaşırken Cemil Bey yanıma geldi ve fotoğraflarımı çekmek istediği söyledi. Ben de poz vermeyi, fotoğraf çektirmeyi falan hiç sevmem. Öyle ki, benim 13 yaşından sonra doğru düzgün hiç fotoğrafım yoktur. Sevmiyorum...
Neyse, istemediğimi söylerken beni bir şekilde kandırdılar ve bir anda kendimi objektifin karşısında buldum. Cemil Ağabey, birkaç kare fotoğraf çekti ve bu fotoğrafları stüdyosuna koydu. Bir gün bir saat firması fotoğraflarımı görmüş ve çok beğenmiş. O firmanın bir yıl boyunca Türkiye kataloğunu çektim. Sonra İsviçre’de iki yıl çalıştım, yüzleri oldum. İlk paramı bu şekilde kazandım. Hayatımda çok spontane gelişmiş bir şeydir bu. Sonra tesadüfen Gaye Sökmen’le tanıştım ve onunla çalışmaya başladım. Ondan sonra da birkaç reklam filmi çektim. Tomris Giritlioğlu bu reklam filmlerinden birinde beni görüp beğenmiş ve bana "Çemberimde Gül Oya" dizisinde oynamam için teklif getirdi. Ben "Oynayamam, yapamam, okulum var" falan derken, çalışmaya başladık. Sonra da devamı geldi...
Bu durum çok ilginç... Fotoğraf çektirmekten hoşlanmayan, ön planda olmayı çok fazla sevmeyen bir genç kız, bir anda kalabalığa ve bambaşka bir dünyaya giriyor. Kendinizdeki bu değişim sizi de şaşırtmıştır herhalde.Yo, hayır. Çünkü hayatımda her şey çok yavaş oldu. Ben bir şeyleri zorlamadım. İşler bana geldi. Ve sakin geldi... Ayrıca benim için ’olsa da olur, olmasa da’ işlerdi bunlar. O yüzden bir değişim yaşamadım.
Lise ya da üniversite yıllarında magazin ve sanat dünyası için ne düşünürdünüz?
Hiç ilgim olmamıştır. Aldığım eğitim olarak başka insanların hayatına hiç merakım olmadı. Ben ne oyuncuları takip ederdim, ne de magazini... Mesela hayatım boyunca odama hiç poster astığımı bilmem. Fanatik derecesinde hayranı olduğum kimse olmadı. Yakışıklı birisinin resmini falan da hiç asmamışımdır. Ergenliğe girdiğim dönemde bir erkek arkadaşım olduğu için, hiç bu gibi konulara ilgim olmadı.
İlk kez "Çemberimde Gül Oya" dizisinde öpüştünüz... Çok gerildiniz mi?
Evet, çok gerildim. Çünkü bir ay önce babamla konuşmuştum ve böyle bir sahne olmayacağından söz etmiştim. Ama beşinci bölümde böyle bir sahneyle karşılaştım. Doğal olarak çok gerildim ve o sahne, öpüşme sahnesi de olamadı. Bazen seyrediyorum, olmamış... Oyun olarak güzel olmuş. Ama ailemle ilgili tedirginliğim oraya çok güzel yansımış! Babam seyredene kadar böyle bir sahne olduğunu bilmiyordu. O da televizyonda izledi.
İzledi derken, o sahnenin olduğunu hissedince ekrana bakmadı. Benim için bu dizi çok iyi bir deneyimdi. Eğer ilk işim "Çemberimde Gül Oya" olmasaydı, ben hálá bu işi yapıyor olmazdım. Ekip, yönetmen çok iyiydi. Her açıdan bir okul oldu benim için bu dizi. Tabii ki çok zor anlar yaşadım. "Ben oyunculuk okumadım, benim burada ne işim var, burada olmaya hakkım yok" diye sorguladığım anlar oldu. Bunları yaşamak zordu. Çok koptuğum anlar oldu. Ama bir şekilde atlattık.
Yanınızda kim vardı bu dönemlerinizde, kimler size destek verdi?
Şerif Sezer ve Çağan Irmak... Ama eğer ben bu işi yapamayacağımı anlasaydım ya da bana ait olmadığını hissetseydim, hemen bırakırdım. Benim yaşadığım şeyler, insanlar, durumlar, olaylar bana ait olmalı. Bana ait olmadığını hissettiğim an, artıları var diye o işe devam etmem. Bu bana haksızlık olur.'
Annem hala "Bardakta gelen bir şeyi sakın içme" diyor'"Ihlamurlar Altında" dizisinin ikinci sezonun başında oyuncu olmaya karar vermişsiniz. Neden bu kararı bu kadar geç verdiniz?Okurken reklam çekimi yaparak da para kazandığım için, oyunculuk benim için hobi gibiydi. Bu hobi mantığı bende uzun süre devam etti. "Bu işi bir gün bırakacağım, okuduğum mesleği yapacağım" derdim... Ama oyunculuğu çok sevdim. Kameranın tuhaf bir büyüsü var...
Ailenizin tepkisi ne oldu bu kararınız karşısında?
Çok tedirgin oldular. Hayatım boyunca sanırım hep onları tedirgin ettim. Biliyorsunuz bu dünya ile ilgili çok acayip hikáyeler var. Dolayısıyla bir anne-babanın tedirgin olmaması çok zor.
"Gazozuna ilaç atarlar, dikkat et" uyarılarını çok almışsınızdır o zaman...Evet! Annem hálá bir yere gideceğim zaman, "Açıktan, bardakta gelen bir şeyi sakın içme, kapalı kutudaysa iç" der. "Aman anne abartma, o eskidendi" diyorum ama yine de dikkat ediyorum. Sürekli tetikteydiler ama bana çok güvendiler. Ve güvenli ortamda çalıştığımı anlayınca da rahatladılar.
Röportaj'ın aslı için tıklayın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder